Sefalet Büyüyor...
On beş bilemedin on altı yaşındalar...İki genç kız.Yerleri süpüren upuzun etekleri giymişler,başları türbanlı,ağızlarının içi tıka basa küfür dolu...Önce "bi ekmek parası"diyorlar,başları yanda,ağlamaklı,avuç açan ellerini gözünüze sokarak."Ayıp değil mi gencecik insanlarsınız"derseniz yüzlerindeki mahcup ifade yerini şiddet dolu bakışlara bırakıyor,bir ağız dolusu küfür sövüp sayıyorlar...Doğrusu öyle çok kir pas da yok giyimlerinde;dilendikleri izlenimini vermiyorlar ilk görüşte...Kenar mahallelerden alışverişe gelmiş iki genç kız gibiler.
Şaşkınım...Aslında her gün hepimizin yüzlerce kere görüp de başımızı çevirip geçtiğimiz manzaralardan birini yaşıyorum.Yolun ortasında durup bu iki genç kızın davranışlarını izledim...Az önce kendilerine dilenmek yerine çalışmaları gerektiği imasında bulunan adamın hıncını sağa sola sataşarak çıkarmaya çalışıyorlar...İstanbul'un en kozmopolitan semtinin en işlek caddelerinden biri burası.İnsanlar,araçlar vızır vızır.Arasına iğne düşmez kalabalık,habire çöp üretiyor.Bu yüzden her on beş yirmi metrede bir çöp bidonu bulunuyor.Uzun süre gözlemledim bu iki kızı...Kaşla göz arasında gömüldüler tam önümdeki bidona yarı bellerine kadar eğildiler kim bilir ne bulmak umuduyla orada...Acaba ne var o bidonda,ne buldular diye meraklandığım sırada kızların birinin elinde yarısına kadar içilmiş bir küçük su şişesi diğerinde ise dibinde bir parmak portakal suyu bırakılmış meşrubat şişesi ile çöp bidonunun içinden doğruldular.Hayattan gelecekleri ile ilgili fazla şey beklemedikleri gibi neşelenmek için de büyük beklentileri yok belli ki...Keyifle ağızlarına dikiyorlar artıkları etraflarında akan kalabalığa aldırmadan.Hastalıkmış,pislikmiş zaten akıllarında bile değil...
İçinden koşarak geçip gittiğimiz için yaşamın seçemediğimiz yüzlerinden biri bu da.Çünkü bencilleşen bir dünyada yaşıyoruz.Çünkü kendimizi kurtarmak için hızlı koşmamız gerektiğini biliyoruz.Biz koşarken geride kalanlara aldırmıyoruz...Oysa varoşlar giderek yaklaşıyor şehrimize.Sefalet cehaletle büyüyor.Bedeni içeriden çürüten tümörler gibi yerleşiyor toplumun göbeğine.Biz kendimizi kurtarırız sanıyoruz hızlı koşunca.Ama sefalet bize çelme takmak için bekliyor hemen yolumuzun kenarında...
Şaşkınım...Aslında her gün hepimizin yüzlerce kere görüp de başımızı çevirip geçtiğimiz manzaralardan birini yaşıyorum.Yolun ortasında durup bu iki genç kızın davranışlarını izledim...Az önce kendilerine dilenmek yerine çalışmaları gerektiği imasında bulunan adamın hıncını sağa sola sataşarak çıkarmaya çalışıyorlar...İstanbul'un en kozmopolitan semtinin en işlek caddelerinden biri burası.İnsanlar,araçlar vızır vızır.Arasına iğne düşmez kalabalık,habire çöp üretiyor.Bu yüzden her on beş yirmi metrede bir çöp bidonu bulunuyor.Uzun süre gözlemledim bu iki kızı...Kaşla göz arasında gömüldüler tam önümdeki bidona yarı bellerine kadar eğildiler kim bilir ne bulmak umuduyla orada...Acaba ne var o bidonda,ne buldular diye meraklandığım sırada kızların birinin elinde yarısına kadar içilmiş bir küçük su şişesi diğerinde ise dibinde bir parmak portakal suyu bırakılmış meşrubat şişesi ile çöp bidonunun içinden doğruldular.Hayattan gelecekleri ile ilgili fazla şey beklemedikleri gibi neşelenmek için de büyük beklentileri yok belli ki...Keyifle ağızlarına dikiyorlar artıkları etraflarında akan kalabalığa aldırmadan.Hastalıkmış,pislikmiş zaten akıllarında bile değil...
İçinden koşarak geçip gittiğimiz için yaşamın seçemediğimiz yüzlerinden biri bu da.Çünkü bencilleşen bir dünyada yaşıyoruz.Çünkü kendimizi kurtarmak için hızlı koşmamız gerektiğini biliyoruz.Biz koşarken geride kalanlara aldırmıyoruz...Oysa varoşlar giderek yaklaşıyor şehrimize.Sefalet cehaletle büyüyor.Bedeni içeriden çürüten tümörler gibi yerleşiyor toplumun göbeğine.Biz kendimizi kurtarırız sanıyoruz hızlı koşunca.Ama sefalet bize çelme takmak için bekliyor hemen yolumuzun kenarında...
15.06.12
İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder